Mirasın Reddi Ne Demektir ?
Mirasın reddi, terekenin(miras konusu mallar, haklar ve borçların tümü) borca batık olması veya başkaca bir nedenle mirasın reddedilmesi anlamına gelir. Aşağıda detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere: Muristen kalan mirasın borca batık olması veya başkaca herhangi bir sebepten dolayı mirasçılar tarafından mirasın reddi yoluna gidilebilmektedir. Mirasın reddi, halk arasında reddi miras olarak da adlandırılmaktadır. Mirasın reddi yoluna başvuran mirasçıların, yalnızca muristen miras kalan borçları reddetmeleri gibi bir durum söz konusu olamamaktadır. Mirası reddeden kişi, miras konusu olan tüm hakları, malları ve borçları reddetmektedir.
Miras hukukumuza göre mirasçılar, murisin(mirasbırakan) mirası üzerinde ölüm olayıyla birlikte mülkiyet hakkına sahip olurlar. Miras bırakanın ölümü halinde tüm malvarlığı, ölüm anından itibaren hukuken bir bütün olarak “tereke” adını verdiğimiz malvarlığı yığınını oluşturur ve miras hukukuna tabii olur. Bunun sonucu olarak tereke malları, yani miras bırakana ait olan aktif ve pasif tüm malvarlığı değerlerine ilişkin mülkiyet hakkı, ölüm olayının gerçekleşmesi ile birlikte mirasçılara geçmiş olur. Dolayısıyla mirasçılar, murisin sahip olduğu haklara mirasçı olacakları gibi, borçlara da mirasçı olurlar. Mirasçılık sıfatını ölüm olayıyla birlikte kazanan mirasçılar, kural olarak(murisin ölümü öncesinde mirastan feragat veya mirasçılıktan çıkarma diğer adıyla ıskat vb. bir durum söz konusu olmamışsa) miras mallarına sahip olacakları gibi, borçlardan da kendi şahsi malvarlıklarıyla sorumlu hale gelirler. Dolayısıyla miras mallarının mirasbırakanın borçlarını karşılamakta yetersiz kalması durumunda alacaklılar, mirasçıların kendi şahsi malvarlıklarına yönelebilir ve bu şekilde tahsilat sağlayabilir.
Mirasın reddedilmesi durumunda ise hiçbir alacaklı, mirası reddetmiş olan mirasçılara, miras hak ve alacaklarından dolayı icra takibi ve dava açamaz. Ancak çeşitli şartların varlığı halinde alacaklıların da hakları korunur ve mirasın reddinin iptali davası açılabilir. Tüm bu detay hususlara makalemizin devamında yer alan alt başlıklar altında yer vereceğiz.
Mirasın Reddi Nasıl Gerçekleştirilir?
Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunumuzun 605. ve 618. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Mirasın reddi, yalnızca dava yoluyla gerçekleştirilebilir. Mirası reddetmek isteyen mirasçılar, usulüne uygun bir şekilde yetkili ve görevli mahkemeye başvurmalı ve mirası ret davası açmalıdır. Dolayısıyla mirasçıların bir kısmının veya tamamının tek taraflı irade beyanıyla mirası reddetmeleri mümkün değildir.
Mirası reddin ne şekilde gerçekleştirileceği hususu, Türk Medeni Kanunumuzun 609. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
Türk Medeni Kanunumuzun 609. Maddesine Göre: “Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder. Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir. Tutanağın ve kütüğün nasıl tutulacağı Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.“
Madde içerisinde yer alan “Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.” ifadesiyle mirasın reddi talebinde bulunan kişinin hiçbir şart olmaksızın mirasın tamamını, tüm haklar ve borçlarla birlikte reddetmesidir.
Mirasın Reddi Davası
Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunumuzun 605. maddesi uyarınca iki farklı şekilde sağlanabilmektedir.
Türk Medeni Kanunumuzun 605. Maddesine Göre: “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.“
Yukarıda alıntılamış olduğumuz TMK 605. madde metninin iki fıkrasını ayrı ayrı ele alacak olursak, miras yasal ve atanmış mirasçılar tarafından reddedilebileceği gibi, mirasbırakanın ölümü tarihinde ödemeden aczi açıkla belli veya resmen tespit edilmiş ise, yani tereke mirasbırakanın ölümü tarihinde borca batık ise kanun hükmü gereği reddedilmiş sayılabilecektir. O halde şu aşamada mirasın reddinin iki şekilde gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır:
Birinci fıkrada düzenlenen mirasın gerçek reddi,
İkinci fıkrada düzenlenen mirasın hükmen reddi.
Mirasın reddi, makalemizin devamında detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere: Miras hukukunun genelinde olduğu gibi sıkı şekil şartları ve esasa ilişkin düzenlemelere tabii olup; sürecin profesyonel bir şekilde yürütülmemesi durumunda geri dönülmesi imkansız hak kayıpları yaşanabilmektedir. Örneğin mirası kabul anlamına gelebilecek şekilde miras malları ve haklardan faydalanılması durumunda, sonradan mirasın reddi talebinde bulunulması Türk Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralı ile hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olarak kabul edilmektedir. Bu gibi istisnai hususlar, büyük çaplı zararlar meydana getirebilmektedir. Bu nedenle mutlaka alanında uzman bir miras avukatından yardım alınması tavsiye edilmektedir.
a) Mirasın Gerçek Reddi Davası
Mirasın gerçek reddi, yasal ve atanmış mirasçıların usulüne uygun bir şekilde mirası ret süresi içerisinde ileri sürecekleri, bozucu yenilik doğuran mirası ret beyanı ile gerçekleşecektir. Mirasın gerçek reddi davası, üç(3) aylık süre içerisinde yetkili Sulh Hukuk Mahkemesi’nde hasımsız olarak açılabilir.
Bu kişiler adına mirası ret beyanında bulunmaya hukuken yetkili kimseler de mirasçılar adına mirası ret beyanında bulunabileceklerdir(örneğin 18 yaşından küçük çocuklar için velayet hakkı sahibi anne veya baba).
Mirasın gerçek reddi durumunda murisin borçları vb. herhangi bir gerekçe gösterilmesine dahi gerek yoktur. Dolayısıyla üç aylık süre içerisinde mirasın reddi halinde, hiçbir gerekçe aranmaksızın mirasın reddi sağlanabilmektedir.
b) Mirasın Hükmen Reddi Davası
Herhangi bir nedenle mirasın gerçek reddi sağlanamamışsa ve üç aylık süre de sona ermişse, artık mirasın gerçek reddi yoluna başvurulamayacaktır. Bu durumda mirasın hükmen reddi yoluna gidilmesi gerekecektir. Ölümü anında murisin ödemeden aczi açıkça belli ise veya resmen tespit edilmiş ise miras hükmen reddedilmiş olur. Ancak ölüm olayı sonrasında terekenin kabulü için mirasçıların açıkça veya örtülü olarak irade beyanında bulunmuş olmaları ya da kabul anlamına gelebilecek herhangi bir şekilde hareket etmeleri halinde mirasın hükmen reddi de mümkün olamayacaktır.
Mirasın gerçek reddinden farklı olarak, mirasın hükmen reddi davası herhangi bir süreye tabii değildir. Bununla birlikte mirasın hükmen reddi davası, mirasın gerçek reddi davasında olduğu gibi hasımsız açılmamaktadır. Bu davada terekenin borcu, tereke alacaklılarının kimliği gibi terekenin pasiflerine ilişkin bilgilere dair açıklamalar yapılır ve dava alacaklılara yöneltilir. Böylece alacaklılara da dosyaya ve talebe ilişkin olarak beyanda bulunma ve eğer varsa, talebin aksini gerektiren delilleri dosya muhteviyatına kazandırma olanağı sağlanmış olacaktır.
Mirasın hükmen reddi davasında terekenin tüm aktif ve pasifleri belirlenir, bu anlamıyla terekenin tespiti istemini de muhteviyatında barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Terekenin tüm aktif ve pasiflerinin belirlenmesi akabinde sonuca göre karar verilir.
Mirasbırakanın ölümü anında borçlarını ödemekte acze düşmüş olduğu hususunun açıkça belli olup olmadığı veya resmi olarak bu durumun tespit edilip edilmediğinin bilinmediği hallerde mirasçılar işlerini şansa bırakmamalı ve mutlaka alanında uzman bir miras avukatı ile temasa geçmeli ve istenmeyen sonuçların meydana gelmemesi adına sürecin profesyonel bir şekilde yürütülmesine ön ayak olmalıdır.
Hangi Mirasçılar Reddi Miras Yapabilir?
Hem kanuni mirasçılar, hem de atanmış mirasçılar tarafından mirasın reddi gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca bunların yanında, vasiyet alacaklısının da mirası reddetmesi mümkündür.
Ancak Türk Medeni Kanunumuzun 610. maddesinde sayılmış olan hallerin varlığı durumunda mirasın reddi mümkün olamamaktadır.
Türk Medeni Kanunumuzun 610. Maddesine Göre: “Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddedemez. Zamanaşımı veya hak düşümü sürelerinin dolmasına engel olmak için dava açılması ve cebrî icra takibi yapılması, ret hakkını ortadan kaldırmaz.“
Bu noktada ikili bir ayrım yapmamız gerekirse: Üç aylık yasal sürenin sona ermesi akabinde hiçbir mirasçı tarafından mirasın gerçek reddi yoluna başvurulamaz. Ancak aşağıda saydığımız mirasçılar, mirasın hükmen reddi yoluna dahi başvuramayacaklardır:
Mirasçıların tereke işlemlerine karışan mirasçılar,
Miras mallarının olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan mirasçılar ya da
Tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçılar.
Bu mirasçılar tarafından mirasın reddine istinaden dava açılmış ve mahkeme tarafından bu hususlar gözden kaçırılarak davanın kabulüne karar verilmişse, bu durum alacaklılar tarafından mirasın reddinin iptali davasına konu edilebilir ve mirasın reddi işleminin iptali sağlanabilir.
Mirasın Reddinin Sonuçları
Mirasın reddinin sonucu olarak mirasçılar, mirasbırakandan kalan hiçbir hak, mal veya alacak üzerinde hak sahibi olamazlar ve kural olarak mirasbırakanın borçlarından da sorumlu olmazlar. Ancak bu kuralın çeşitli istisnaları da mevcuttur. Aşağıda, mirası reddin sonuçlarını alt başlıklar altında inceleyelim.
a) Mirasçıların Tamamının Mirası Reddedilmesi Halinde
Mirasın, en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddedilmesi halinde, tereke malları iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan malvarlığı değerleri söz konusu olursa, sanki mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine miras payları oranında verilir.
b) Mirasçılardan Biri veya Bir Kısmının Mirası Reddetmesi Halinde
Mirasın yasal mirasçılardan biri tarafından reddedilmesi durumunda, mirası reddeden mirasçının payı, murisin ölümü anında kendisi sağ değilmiş gibi değerlendirilir ve ilgili miras hukuku hükümlerine göre hak sahibi olan kişilere geçer. Atanmış mirasçıların mirası reddetmesi durumunda, murisin mirasçı atamasını gerçekleştirdiği ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, bu atanmış mirasçıların payı, murisin en yakın yasal mirasçılarına kalır.
Örneğin evli olmayan ve 3 çocuk sahibi bir murisin vasiyetname ile mirasçı ataması durumunda, atanmış mirasçı mirası reddederse, onun payı murisin 3 çocuğu arasında eşit paylarla pay edilir.
c) Sonra Gelen Mirasçılar Lehine Mirasın Reddedilmesi
Mirası reddeden mirasçılar, mirası reddederken tasfiyeden önce kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını isteyebilir. Mirasın reddinin bu şekilde gerçekleştirilmesi durumunda hakim tarafından ilgili durum daha sonra gelen mirasçılara bildirilir.
Bu durumda sonra gelen mirasçılar, bildirim tarihinden itibaren bir(1) aylık hak düşürücü süre içerisinde mirası kabul etmezlerse, onlar da mirası reddetmiş sayılırlar ve miras, iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler önce gelen mirasçılara verilir.
d) Mirasın Sağ Kalan Eşe Geçmesi
Murisin altsoyunun tamamı tarafından mirasın reddedilmesi durumunda, bunlara kalacak olan miras paylarının tamamı murisin sağ kalan eşine geçer. Sağ kalan eşin mirası reddetmesi durumunda, sanki murisin sağ kalan eşi yokmuş ya da murisin ölüm tarihinden önceki bir tarihte vefat etmiş gibi sağ kalan eşin payı, payları oranında diğer mirasçılara geçer.
e) Alacaklıların Korunması
Kimi zaman mirasçılar tarafından mirasın reddi yoluna başvurulmasının arkasında dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil eden durumlar söz konusu olabilmektedir.
Mevzuatta bu gibi durumlar nedeniyle alacaklıların uğrayabileceği olası hak kayıplarının önlenmesi amacıyla çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler arasında hem mirasçının hem de mirasbırakanın alacaklılarını korumaya yönelik önlemler mevcuttur.
e.1) Mirasçının Alacaklılarının Korunması
Tereke işlemlerine karışan, miras mallarının olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçıların mirasın gerçek reddi veya mirasın hükmen reddi yoluyla mirası reddetmeleri durumunda, Türk Medeni Kanunumuzun 610. maddesinin 2. fıkrası gereğince alacaklılar tarafından mirası reddin iptali davası açılabilir.
Ayrıca, Türk Medeni Kanunumuzun 617. maddesi uyarınca: Borçlu olan ve kendi malvarlığı borcunu karşılamaya yetmeyen mirasçının, salt kendi alacaklılarının alacaklarını tahsil etmelerini engellemek amacıyla mirası reddetmesi durumunda: Mirasçının alacaklıları veya iflas idaresi tarafından ret tarihinden başlayarak altı ay içerisinde mirasın reddinin iptali davası açılabilir. Bu davanın açılmasını önlemek isteyen mirasçı, alacaklı veya iflas idaresine yeterli bir güvence verebilir. Mirasın reddinin iptali davasında reddi miras işleminin iptaline karar verilmesi durumunda miras resmen tasfiye edilir.
Bu şekilde mirasın tasfiyesi sağlanacak olur da mirası reddetmiş olan mirasçının payına herhangi bir malvarlığı değeri düşerse, bu malvarlığı değerleri ile önce mirasın reddinin iptali davası açan alacaklılar ve daha sonra da diğer alacaklıların alacakları ödenir. Tüm alacaklıların alacakları ödendikten sonra arta kalan değerler söz konusu olursa, mirasın reddi geçerli olsaydı bu reddi miras işleminden yararlanacak olan mirasçılar yararlanır. Özetle bu halde, mirası reddeden kişinin payı, önce mirası reddin iptalini sağlayan alacaklılar ve sonra da varsa diğer alacaklıların alacağını karşılamak için kullanılır ve herhangi bir değer arta kalırsa, bu kalan değer, sanki mirasın reddi işlemi geçerli bir şekilde sağlanmış ve yürürlükteymiş gibi hak sahibi olacak olan diğer mirasçılara verilir.
e.2) Mirasbırakanın Alacaklılarının Korunması
Türk Medeni Kanunumuzun 618. maddesi uyarınca mirası reddeden mirasçılar, mirasbırakanın ödemeden aciz içerisinde olması durumunda kural olarak mirasbırakanın alacaklılarına karşı, ölüm olayından önceki beş(5) yıl içinde mirasbırakandan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar. Bu kuralın istisnaları da mevcuttur. Olağan eğitim-öğrenim giderleri ve adet üzere verilen çeyiz açısından bu kural söz konusu olmayacaktır. Mirasçıların iyiniyetli olması durumunda, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumluluk söz konusu olur.
Tüm bunlara ek olarak, Türk Medeni Kanunumuzun 610. maddesinde yer alan durumların mevcut olması halinde mirasbırakanın alacaklıları tarafından da mirası reddin iptali davası açılabilir. Aşağıda “mirasın reddinin iptali davası alt başlığımız altında bu davaya ilişkin olarak bilgilendirme yapacağız.
Mirası Reddetme Süresi
Mirasın gerçek reddi davası için üç(3) aylık süre söz konusudur.
Türk Medeni Kanunumuzun 606. Maddesine Göre: “Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.“
Madde hükmünden açıkça anlaşılabileceği üzere, yasal mirasçılar için mirasın gerçek reddi için üç aylık sürenin başlangıç tarihi: Mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini ispat etmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri tarih olarak kabul edilir.
Üç aylık sürenin sona ermesi akabinde mirasın gerçek reddi yoluna başvurulması mümkün değildir. Ancak mirasın hükmen reddi için üç aylık süre söz konusu değildir. Ayrıca Türk Medeni Kanunumuzun 615. maddesi hükmü gereğince sulh hakimi tarafından ret süresinin uzatılmasına veya yeni bir süre tanınmasına karar verilebilmektedir.
Türk Medeni Kanunumuzun 615. Maddesine Göre: “Önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkimi, yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabilir veya yeni bir süre tanıyabilir.“
Vasiyetname ile atanmış olan mirasçılar açısından ise ret süresi tasarrufun kendilerine bildirilmesi sonrasında işlemeye başlar.
Mirasın Reddinde Yetkili ve Görevli Mahkeme
Mirasın gerçek reddinin söz konusu olması halinde yetkili mahkeme, mirasın açıldığı yer mahkemesi olacaktır; görevli mahkeme ise sulh hukuk mahkemesidir.
Mirasın hükmen reddinde ise durum farklıdır. Mirasın hükmen reddi davası bir tereke alacaklılarına husumet yöneltilerek açılır ve görevli mahkeme, bu dava çekişmeli olarak görülecek olduğundan dolayı asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Ayrıca bu halde yetkili mahkeme de tereke alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi olacaktır. Bu nedenle herhangi bir karışıklık yaşanmaması adına mutlaka bir mirasın avukatının profesyonel hukuki yardımından faydalanılmasını tavsiye etmekteyiz.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2016/10248 E., 2016/10019 K. sayılı kararında yer alan:
“23.12.1942 günlü ve 24/29 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, mirasın hükmen reddi davasında görevli mahkeme borç miktarına göre belirlenir. Davanın açıldığı tarihten önce yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesinde ise asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemesinin görevli olup olmadığının tayin ve tespiti konusunda, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır. Kanunda bu konuda aksine bir düzenleme bulunmadığına göre, HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra terekenin borca batık olduğunun tespitine, “Mirasın hükmen reddine” ilişkin olarak açılacak davalarda davanın değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemesi görevlidir.” ifadeleriyle mirasın hükmen reddi davasının niçin Sulh Hukuk Mahkemelerinde değil de, Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiği hususu açıklanmıştır:
.
Mirasın Reddinin İptali Davası
Kural olarak mirasın gerçek reddi davası açan mirasçının, mirasın reddi işleminin iptalini sağlaması mümkün değildir. Mirasın gerçek reddine ilişkin beyan, sulh hukuk mahkemesine ulaştıktan sonra bu ret beyanından dönülmesi, ancak mirasçıların tamamının muvafakatiyle veya mirası reddin iptali davası ile mümkündür. Ancak kimi durumlarda alacaklılar veya bizzat reddi miras yapan mirasçı tarafından mirası reddin iptali davası açılabilir. Mirası reddin iptali davası, iki farklı şekilde açılabilir:
Alacaklılar tarafından Türk Medeni Kanunumuzun 610/2 veya 617. maddeleri uyarınca açılabilir.
Mirası reddeden mirasçı tarafından hata, hile, korkutma gibi sebeplere dayanarak açılabilir.
Bu davalarda yetkili mahkeme, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Görevli mahkeme ise asliye hukuk mahkemeleridir ve eğer ki mirası reddin iptaline karar verilecek olursa, miras tasfiye edilir.
a) Alacaklılar Tarafından Açılan Mirası Reddin İptali Davası
Mirasbırakanın alacaklıları veya mirası reddeden mirasçının alacaklıları tarafından Türk Medeni Kanunumuzun 610. maddesi uyarınca mirası reddin iptali davası açılabilir.
Türk Medeni Kanunumuzun 610/2. Maddesine Göre: “Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddedemez.“
Bu davanın, yukarıda alıntılamış olduğumuz maddeye dayalı olarak mirasbırakanın alacaklıları tarafından açılabilmesi için, mantıken tüm mirasçıların mirası reddetmiş olması şartı aranmaktadır; Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir(Bakınız Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin aşağıda alıntılamış olduğumuz 2016/9015 E., 2019/3112 K. sayılı kararı). Ancak kanaatimizce bu durum ve Yargıtay’ın görüşü, mirasbırakanın alacaklılarının haklarının ihlali anlamına gelecek nitelikte sonuçlar doğurmaya gebe bir durum teşkil etmektedir. Çünkü Türk Medeni Kanunumuzun yukarıda alıntılamış olduğumuz 610. maddesinin ikinci fıkrasında “tüm mirasçıların mirası reddetmiş olması” hususu mirasçıların mirası reddedememe şartlarından biri olarak sayılmamıştır.
Ayrıca, mirası reddeden mirasçının kendi alacaklıları tarafından Türk Medeni Kanunumuzun 617. maddesine dayalı olarak da iptal davası açılması mümkündür. Ancak mirasbırakanın alacaklılarının 617. maddenin korumasından faydalanması ve 617. maddeye dayalı olarak mirası reddin iptali davası açması mümkün değildir.
Türk Medeni Kanunumuzun 617. Maddesinin 1. Fıkrasına Göre: “Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.“
TMK 610. ve 617. maddelerine dayalı olarak açılacak olan mirası reddin iptali davaları arasındaki bir diğer fark da, dava açma sürelerine ilişkindir. TMK 617. maddeye dayalı olarak açılacak olan davalarda, madde hükmünde açıkça ifade edildiği üzere altı aylık süre söz konusudur. Oysa TMK 610. maddeye göre açılacak olan iptal davalarına istinaden herhangi bir süre söz konusu değildir.
b) Mirasçılar Tarafından Açılan Mirası Reddin İptali Davası
Mirası reddeden mirasçılar tarafından tek taraflı irade beyanıyla reddi miras işleminin iptalinin sağlanması mümkün değildir. Bunun için ya bütün diğer mirasçılar, reddi mirasın iptalini kabul etmeli ya da mirası reddeden mirasçı tarafından mirası reddin iptali davası açılmalıdır.
Mirası reddeden mirasçılar, irade sakatlığı halleri nedeniyle mirası reddin iptalini talep edebilirler. Örneğin diğer mirasçılar tarafından korkutulan ya da terekenin borca batık olduğu iddiasıyla kandırılan mirasçılar, bu nedenle mirasın reddi yoluna başvurmuşlar ve mirası reddetmişlerse, daha sonra bu sebeplere dayanarak mirası reddin iptali davası açabilirler.
Reddi Miras Yapamadan Ölen Mirasçının Durumu
Murisin ölümü akabinde mirasçı olan kişinin mirası reddedemeden ölmesi durumunda, ölen mirasçının ret hakkı, ölenin kendi mirasçılarına geçer. Bunun üzerine ölen mirasçının mirasçılarının üç aylık mirası ret süresi, kendilerinin mirasbırakanına mirasın geçtiğini öğrendikleri tarihten başlar.
Türk Medeni Kanunumuzun 608. Maddesine Göre: “Mirası reddetmeden ölen mirasçının ret hakkı kendi mirasçılarına geçer. Bu mirasçılar için ret süresi, kendilerinin mirasbırakanına mirasın geçtiğini öğrendikleri tarihten başlar. Ancak bu süre, kendilerinin mirasbırakanından geçen mirasın reddi için mirasçıya tanınan süre dolmadıkça sona ermez. Ret sonucunda miras daha önce mirasçı olmayanlara geçerse; bunlar için ret süresi, önceki mirasçılar tarafından mirasın reddedildiğini öğrendikleri tarihten işlemeye başlar.“
Bu noktada bir ayrıma gitmek gerekir. Bir örnek ile somutlaştırmamız gerekirse:
A’nın mirasçısı B, B’nin mirasçısı C olsun
A’nın ölümü akabinde B reddi miras yapamadan ölürse, A’nın mirası borçlarla birlikte B’ye geçeceğinden ve B’de ölmüş olacağından C, A’nın borçlarını ödemek durumunda kalır
Ancak Türk Medeni Kanunumuzun 608. maddesi gereğince C, B’nin mirasını reddetmeksizin doğrudan ölmüş olan B adına A’nın mirasını reddedebilir
Böylece C, A’nın mirasını ölmüş olan B adına reddederek yalnızca B’nin mirasını alabilir.
Mirasın Reddi Davasında Avukat Yardımı ve Özel Yetki
Avukata verilecek olan vekaletnamede mirasın reddi işlemlerine istinaden özel yetki verilmiş olmalıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük’ün “Reddin Şekli” Başlıklı 39. Maddesinin 2. Fıkrasına Göre: “Mirasçının mirası reddetmesi halinde, sulh hakimince düzenlenecek bir tutanakla reddeden mirasçının açık kimliği belirlenir ve ret beyanı mirası reddedene veya istem, bu konuda yetkisi olan vekil tarafından yapılmış ise vekiline imza ettirilip, hakim ve zabıt katibince imzalanır. Vekilin vekaletnamesi bu tutanağa eklenir.“
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da, mirasın reddi davasının avukat yardımıyla yürütülmesi için noterden alınacak vekaletnamede avukata özel yetki verilmesi gerektiği yönündedir.